24 Eylül 2015 Perşembe

Değerlendirme: TMR mı THG mi?

Herkese merhabalar ve iyi bayramlar efenim. Bu efenim lafına da Wattpad'den alıştım. Hala gelmeyenler varsa reklamımı da şuraya bırakıp gidiyorum. Çalışmalarıma girerek iki hikayeme de erişebilirsiniz.

https://www.wattpad.com/user/SevvalMercansever

Kurban bayramı geyikleri almış başını gidiyorken yapılabilecek etkinlikler de tek tek sıralanıyor. Evlerinde kurbanlarıyla uğraşanlara Allah kabul etsin diyorum ve hayvanlara zulmedilen bir Kurban olmamasını diliyorum. Bu karikatürü de kurbanın gerçek amacını hatırlatması niyetiyle şuraya bırakalım.

Etkinlikler demişken gelelim benim en bir sevdiğim etkinliklerden birine, sinema. Fazlasıyla ciddiye aldığım bir iş benim için sinemaya gitmek. Film izlerken yapılan herhangi bir saygısızlığa tahammül edemiyorum bir türlü. Konuşanlar mı dersin, evindeki baba koltuğuna yayılıyormuş gibi yayılanlar mı dersin. Hele şu telefonla uğraşma olayı en sinir olduğum şeyler. Valla bir gün alacağım birinin telefonunu, ağzına sokacağım yani. Madem izlemeyeceksin niye bilet aldın, hadi bileti aldın girme kardeşim. Millete saygın da mı yok? Yok kalmamış kimsede saygı maygı. Burada da teyze muhabbetimi yaptıktan sonra geçiyorum asıl konuma.


Geçen gün gittiğim film için bunu yazmaya karar verdim. Çünkü büyük kararsızlık yaşıyorum doğrusu. En favori serim The Hunger Games(Açlık Oyunları) olmuştur başından beri. Kitaplarını okudum, ardından filmlerini izledim. Ve tabi istisnaları olmasına rağmen bir kaide bozulmamış; Jennifer Lawrence'ın güzelliği, Josh Hutcherson'ın tatlılığı ve Liam Hemsworth'ün taşlığına rağmen filmde her şey batmıştı. Son film gelecek kasım ayında, ondan ümitlerimi yine de kesmek istemiyorum. Kitapta her şey birinci tekil kişiyle yazıldığından filmdeki ilahi bakış açısı insanı çok doyurmuyor. Özellikle üçüncü film Alaycı Kuş:Bölüm 1'de hayran kaldığım oyunculuklar bile o kasvet havasını yok edememişti. Film sürekli kapalı bir mekanda geçiyordu, kitabın belli bir kısmı da öyle. Ancak yine de kitapta üzerimize sinen yoğun duygu filmde resmen karanlık bir mekana dönüşmüş, bazı sahneleri görmekte beni gayet zorlamıştı. Karanlık filmleri çok sevemiyorum gerçi ama yine de bu da fazla karanlıktı yani. Filmden bir şey anlamadık diyenlere zevkle kitabı öneririm. Bölüm 2'de fragmanlarda da eğer izlediyseniz görebilirsiniz, açık hava var nefes var. Oh be dedim izleyince. He, eğer ben hala izlemedim, fragmanı mı çıkmış diyecekseniz buyrun efenim Youtube linkleri:

1.Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=GWmu_zC5A4Q

2.Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=Pbkbo9WHqbE

3.Fragman(Prim için): https://www.youtube.com/watch?v=P8ClQly4MK4

Bu da afişi:


Geçen gün gittiğim filme dönecek olursak; kim bu TMR? The Maze Runner yani meraklılarına Labirent. İlk filmine öylesine gittiğim, sonrasında bir kitap serisi olduğunu öğrendiğim ama hala almaya fırsat bulamadığım seri. İlk filmi sevmiştim, Tatlı bulduğum Dylan O'Brien, güzellik abidesi Kaya Scodelario, aslında tipine gıcık olunası ama aynı zamanda da garip bir cazibesi olan Thomas Brodie- Sangster oynuyordu. Dylan O'Brien'e sadece tatlı dediğime bakmayın, seviyorum çocuğu çok da işte hakkında öyle çok bilgim yok. Sonuçta neredeyse hiç izlemediğim Teen Wolf'un en bir sevimlisi. Oradan tanıyorum kendisini de zaten. Kaya'yı ise Wattpad sayesinde tanıdım, yani adını öyle öğrendim. Hep görüyordum fotoğraflarını, adını bilmiyordum. Çok alakam yok yabancı ünlüler camiasıyla, ancak böyle arada gördüklerimi falan bilirim sadece. Benim için hala en birinci aktör Johnny Depp, en birinci aktris seçimimiyse yaklaşık 20 yıl öncesinden yapıp Friends'ten Courteney Cox diyebilirim yani. Neyse konudan sapmayalım. Gelelim karşılaştırmaya.

Aslında cidden iki seriyi de çok seviyorum. Labirent'in ikinci filmini izlemiş olduğumdan, ki şiddetle tavsiye etmekteyim hatta emretmekteyim gidin izleyin efenim, Açlık Oyunları'nın ikinci filmiyle karşılaştıracağım.

Ateşi Yakalamak benim için THG'in gelmiş geçmiş en iyi kitabı ve filmidir, net. Filmdeki efektleri, oyunculukları ve pek tabii hepimizin gönlünün efendisi balıkçı, yüzücü, su adamı Finnick Odair'i namı diğer Sam Claflin'i hiçbir şeye değişmem, değişemem efenim. Çok seviyoruz, ailecek izliyoruz Finnick bey. Ayrıca öğretmenim Finnick oldu da ben mi yüzme öğrenmedim canım.

Sam Claflin (Finnick Odair)

Öhöm öhöm, neyse konudan sapmadan devam. Katniss Everdeen canımız ciğerimiz, hamile olmasına rağmen (oyun bile olsa) Peeta Peeta diye koşturdu durdu film boyunca. Peeta Mellark da garibim kimsenin bana ihtiyacı yok, ama sen yaşamalısın diye Katniss'e verdi gazı verdi gazı. Tabi kızı kurtardılar filmin sonunda. Koskoca Mockingjay dururken seni mi kurtaracaklardı Fırıncı çıcık? Ama helal olsun kıza gidip burda maşallah taş gibi Gale var ben buna yürürüm demedi de Peeta'yı kurtarın diye diretti. Eh kazandı da sonunda. Gerçi bu üçüncü filmdeydi pardon. Sonuç olarak Ateşi Yakalamak en güzel filmiydi serinin ve sırasıyla en korktuğum ve en çok sevdiğim sahneleriyle de sizi kısa bir süre başbaşa bırakmak istiyorum.



Şimdi gelelim TMR'ın ikinci filmine. Ay ben bu seriye aşık oldum. Ciddi anlamda söylüyorum, kitaplarını alınca da onlarla uyurum kesin. Alev Deneyleri ilk filmin yaklaşık 20-30 katı olmuş desem abartmış mı olurum? İlk filmi izleyenler bilir, ilk filmin çoğu kayranda, yani açıklamak gerekirse labirente açılan tek bir kapısı olan ve gün içerisinde belirli aralıklarla o kapının kapandığı, her 30 günde yeni bir çocuğun asansörle getirildiği yeşil bir alan. Üstü açık, ancak kaçış yolu yok. Labirentin içinde Izdırap Veren isimli dev bir yaratık var ve eğer kayrana zamanında gidemezsen yaşama şansın yok. Neyse ki kayrana düşürülen Thomas bunun bir yolunu buluyor ve bir grup çocukla kayrandan çıkmayı başarıyor. İkinci filmi çok daha atraksiyonlu, yer yer beni yerimde durduramayan, sinemada izleyiciye saygımdan put gibi oturduğum ancak neredeyse bazı sahnelerde kalkıp tepinme ihtiyacı duyduğum bir film. Gerçek bir gönül bağıyla bağlandım Alev Deneyleri'ne. Tekrar tekrar izlemek istiyorum, kaçırdığım her detayı tekrar tekrar görmek ve filmi ezberlemek istiyorum. Türkçe dublajdan nefret ettim hep aslında, bunu da dublajlı izleme şansım oldu. Yine de bu bile film başladıktan üç beş saniye sonra unuttuğum bir detay oldu. Altyazıları tamamen okuyan biri olmadığımdan daha çok filmi izleyen ve söylenen birkaç kelimeyi yakalasam bile tüm diyaloğu anlayabilen biri oldum hep. Ama kontrol etme gibi bir huyum var, çok fazla olmasa da arada küçük birkaç detayı doğru mu çevirdim diye kontrol ederken kaçırabilirdim. İkinci kez izleyecek olursam, ki büyük ihtimalle boş bir zamanımda açar izlerim, altyazılı tercihim olacak orası kesin. Filmin şoka sokma özelliği de var bunu da söylemeden geçmeyeyim. Aklı küçük detaylara takılan ve gerçekleşecek olayları az çok tahmin edebilen biri olarak öyle bir yanınız yoksa filmin sonuna doğru çenenizi alttan elinizle tutunuz efenim. Yoksa mazallah yerlerde sürünebilir. Buyrunuz bunlar da fragmanlar:



Son söze geçmeden önce iki filmden favori çiftlerimin fotoğraflarını koymasam olmaz.

Katniss&Peeta
Thomas&Teresa

Bir sonuca varacak olursak Ateşi Yakalamak kadar sevdiğim bir şey daha yoktu ama tebrikler TMR ekibi, bu tabumu da yıktınız. Alev Deneyleri efso olmuş millet, koşun koşun! Berke/Ahmet/Edanur/Nazlı gelmedi mi diye soran akrabalara da Alev Deneyleri sizden daha çok ilgisini çekmiş dersiniz annesi, hadi kaçtım ben.